8 Temmuz 2013 Pazartesi

twitlonger

Sorunuza cevap verememişim, vereyim istedim. Ancak 140 karakter diyalogtan çok atışma yaratıyor. Bu yüzden sabır gösterme nezaketinde bulunursanız düşündüklerimi söyleyeyim:

Öncelikle kendimi özetleyeyim (biliyorsunuz inancımıza göre toplumlar, topluluklar olarak değil tek tek , bireyler olarak sorgulanacağız  [ her koyun kendi bacağından asılır ama biz insanız bize daha fazlası verildi, akıl ve vicdan ! Ancak aklın ileri gittiği hallerde vicdanın devreye girmesi gerektiğini söyler din, acımasızlığın, kazanmak adına her şeyin mübah oluşunun karşısındadır] )
Ben kendimi bildim bileli vicdanımı referans alırım. Hakkı anlamaya haksızlığa düşmemeye çabalarım. Yanıldığım olmuştur, insan olmanın kaderidir bu.
Ben üniversitelerde türban meselesini bir özgürlük ve hak meseledir diye okuyanlardan etkilendim, onları haklı buldum. Yakın tarihtir bunu doğrulayabilirsiniz. Yine yakın sayılır bir tarihte de emperyal bir tarih yazmış büyük bir imparatorluğun bir dünya savaşında işgali sonrası bir halk henüz kutuplarına ayrılmadan bir kurtuluş savaşı verdi. Eşsizdir ! savaş kazanılınca ve devleti kurmaya sıra gelince her söz daha fazla hak istemiş.Mirasçılar olmuş, kabaca üç taraf hak iddia etmiş.
Sonrası malum, taraflardan biri yeniçeriden gelen gücünü kullanmış ve iki tarafı da bastırmış. Toplum bunlara rağmen çeşitlenir, yeni fikirlere kapılır..bunları da yakın tarihimizde gördük.
Ama daha önce mirasçılardan ve azınlıklardan devam edelim. Osmanlı toplumunu oluşturan halklar savaştan sonra üç mirasçının hangisinin peşinden gideceklerdi ? Tarih yeniçeriye rağmen muhafazakar hak sahiplerini haklı çıkardı . Ancak bu arada toplum üzerinde ciddi toplumsal mühendislikler gerçekleşti, yok halk evleri değil ihtilallerle ve vergilerle çeki düzen verdiler sistemlerine..varlık vergisi..tehlike olarak görünen düşüncelerin yok edilmesi vb…gördük ki fikirler ne olursa olsun yok olmuyormuş,(hatta güçlü bir iktidara bile dönüşebiliyormuş ve ..) üç tarafta varlığını ispatta çok önemli günlerden geçerken yeni bir 'başka ne olursa olsun yok edilemeyen' düşünce gördük. 30 yıldır bastırılmış, sindirilmiş ve şimdi genç insanlar tarafından yeniden keşfedilen bir başka vicdan ve değer verme anlayışı..
Sosyolojik detaylarına girmeyeceğim, nasıl başladığı sıkışma ve patlamayı anlatmaz, başlangıcı anlatır. Bu başlangıç , kendini azınlık ya da yok edilmiş gibi hissedenlerin tepkisi olurken kaybeden mirasçının taraftarları da kendilerini azınlık saydılar. Çünkü iktidar olamıyorlarsa ne anlamı olabilirdi. Egemen bir anlayışa doğal gelen bu sahiplenme duygusuyla haksızlığa uğradıklarını düşünürken bir çoğu yapılan  haksızlıklardan habersiz, naif ve cahildiler.
Şimdi, bir lideri olmadığına bizim bile inanmakta güçlük çektiğimiz bir uyanma halinin arkasında mihraklar arayanların ilk tepkisi anlaşılabilirdi, Buda eski bir devlet refleksidir çünkü halihazırda bize hep etrafımızın düşmanlarla sarılı olduğunu söyleyen bir milli eğitim aldık. Ama ay döndü ve hala açıkça yalanlar söylenerek devlet korunuyor. Hürriyet manşetine rakip bir çok başlık atıldı son günlerde. Yeni şafak ki benim saygı duyduğum bir yayındı, akiti unutturdu, akit bir ay sonra akil adamının küfürleriyle gündeme oturabildi.

Kimler bu kadını bu şekilde darpedenler..hepsinin Allah belasını versin !
Sonuç olarak halkların, toplumun, insanların devletle bir sorunu var, devletin halktan aldığı iradeyi ona geri ödemesi her zaman sorunlu olmuştur ve olmaya da devam ediyor. Ve halklar, toplum birbirini anlamaya çalışmadıkça devletin çatışmadan faydalanacağı açıktır.

Saygılar


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder